3 Mart 2010 Çarşamba

Çekiç Parmak Nedir ?

Çekiçparmak, ayak ve el parmaklarında rastlanan ağrılı bir rahatsızlıktır. Basit önlemlerle rahatlatılabilir ve gerekirse ameliyatla düzeltilir. Elde çekiçparmak, parmak ucunun hasar görmesi sonucu oluşur… Tedavi edilmezse, biçim bozukluğunun yanı sıra, elin işlevlerini de aksatır. Elde çekiçparmak, bir parmağın ucunun bükük kaldığı durumdur. Daha çok gençler, işçiler ve sporcular gibi, kaza olasılığının daha yüksek olduğu, hareketli insanlarda görülür.

Nedenleri
Ayak parmakları başparmak dışında aralarında eklemler bulunan üçer kemikten oluşmuştur. Ayakkabı ayağa küçük geldiğinde ya da ikinci parmak ötekilerden çok uzun olduğunda, söz konusu parmak, sürekli bükülü durmaya başlar. Parmakların bükülmesine yol açan bir başka neden de, parmakları düz tutan kaslardaki güç dengesizliğidir.

Eldeki parmaklarımızı açmamızı sağlayan kasların kirişleri, elin üst yüzünde yer alır. Parmak ekleminin ucuna yapıştıkları noktaya gelecek bir darbe, bu kirişlerin kopmasına neden olabilir. Kiriş kopunca parmak ucu, parmakla 180ºlik bir açı yapacak konuma gelemez ve hafif bükük durur.

Belirtiler
Çekiçparmak, ayakta oluşabilecek en ağrılı rahatsızlıklardan biridir. Genellikle yalnızca başparmağın yanındaki parmakta oluşur. Bu parmak hep bükük kalır. Üstü sürekli olarak ayakkabıya sürtünür ve o yüzden ağrılı nasırlara yol açar. Sonuçta, giyilmekte olan ayakkabılar son derece rahatsız hale gelir; yenisi alınmak istendiğinde de ayağa uyanı bulunamaz.

Tedavi
Ayak parmağının büküklüğü çok ciddi bir durum değildir. Ayakkabı vurup da ağrılı nasırlara neden olmuyorsa, tedavi gerekmez. Bükülü parmakta nasır oluşmaya başlarsa, alınacak en iyi önlem, üstüne küçük bir pamuk parçası yerleştirerek daha fazla tahriş olmasını önlemektir. Ayrıca nasırı aldırmak da olanaklıdır.

Masraflı olmasına karşılık en akıllıca çözüm, ayağı rahatsız eden ayakkabıları atıp, yenilerini almaktır. Çok yüksek topuklardan kaçınmak gerekir. Topuk ne kadar yüksek olursa, beden ağırlığı o kadar ayak parmaklarına binecek ve çekiçparmağın daha çok ağrı yapmasına yol açacaktır. Yaz aylarında sandalet giyilebilir; parmaklar serbest kalıp rahatlayacaktır. Ayak temizliğine de her zaman dikkat etmek gerekir, akşamları yatmadan önce yapılacak ılık ayak banyoları, ağrıları dindirmenin yanı sıra, enfeksiyonları da önler.

Basit önlemlerle geçirilemeyen ağrılı durumlarda, en iyi çözüm, küçük bir cerrahi girişimdir. Bükülü eklemin kesilerek düzeltilmesinden oluşan ameliyat kolay ve kısadır. Bazen, eklemin düzgün durmasını sağlamak için, kemiğin içine, 4 -6 hafta kalacak bir tel yerleştirilir. Bazen yalnızca başparmağın yanındaki değil, iki ayağın bütün küçük parmakları bükülü olabilir. Bu çekiçparmakların tedavisi de tıpkı uzun parmağınki gibidir.

Eldeki çekiçparmak hiç tedavi edilmese de parmaktaki ağrı kendiliğinden geçer. Ama kopmuş kirişin yol açtığı biçim, bozukluğu ve parmağın eski işlevini kazanması aylar sürer. İyileşmesi için tedavi edilmesi gerekir. Hastanede, kiriş yerinden tümüyle kopmamışsa cerrahi dikişlerle yerine sağlamca tutturulur. Tümüyle kopmuşsa parmak alçıya alınıp altı hafta boyunca düz konumda tutularak, kirişin yerine yapışması sağlanır. Altı hafta sonra alçı açılır.

Parmağın hareketliliğini tam anlamıyla kazanması için birkaç haftalık fizik tedavi yapılır. Parafin banyoları ve masaj, zedelenme yerinde oluşmuş tutukluğu hızla giderir. Çok ender olarak altı haftalık alçıdan sonra kas kirişinin hala yerine yapışmadığı görülebilir. Böyle bir durumda, parmağın bir ya da birkaç ay tele alınması gerekir. Ama kiriş yerine yapıştıktan sonra parmak, eski gücünü kazanacaktır.
[ Devamı ... ]

Disk kayması Nedir ?

Disk kayması ağrıya yol açabilir ve zamanla normal hareketi kısıtlar. Ancak, vakaların büyük bir bölümü, zamanla tam olarak iyileşir. Sırt ve bel sorunları, ağrılı rahatsızlıkların en sık rastlanan nedenlerindendir… Sırt ağrısının birçok nedeni vardır; disk kayması bunlardan yalnızca biridir. Aslında, birçok sırt ağrısı vakasında ağrı kendiliğinden geçer. Tıbbi tedavi, ancak ağrı yineliyorsa ve çok şiddetliyse uygulanır.

Diskler, belkemiğini oluşturan omurlar arasında yer alan doku yastıklarıdır. Her disk, bağ dokusundan, sert bir dış tabaka ile daha yumuşak, peltemsi yapıda, “çekirdek” denen bir iç tabakadan oluşur. Diskin işlevleri, omurlar arasında sıkı bir bağlantı sağlamak ve bir yastık gibi, belkemiği kolonuna binen yükü soğurmaktır.

Bir disk kaymasında disk, gerçekten kaymış değildir. Sert dış tabaka yarılır; daha yumuşak iç tabaka, tıpkı diş macununun tüpteki bir yarıktan fışkırması gibi, yarıktan dışarı çıkar. Diskin yumuşak iç tabakası, çocuklukta iyice yumuşak ve peltemsi kıvamdadır. Yıllar geçtikçe bu madde yavaş yavaş kurur; orta yaşta pelte kıvamını yitirir; yaş ilerledikçe de katılaşır. Daha ileri yaşlarda disk, nedbe dokusu gibi bir nitelik kazanır. Bu nedenle, yaş ilerledikçe disk kayması olasılığı azalır ve bu durum, bir genç ya da orta yaş rahatsızlığı sayılabilir.

Disk kayması, diskin dış tabakasının en zayıf olduğu yerde, yani her omur hizasında omurilikten çıkan sinir köklerinin önünde görülür. Kişinin omurilik kanalı biraz darsa, fırlayan disk maddesi bu düzeyde sinire baskı yaparak disk kaymasının bilinen belirtilerini ortaya çıkarır. Belkemiği en çok sırtın alt bölümüne rastlayan düzeyde yüklenmeye uğrar. Dolayısıyla, diskin en yetersiz kaldığı yer burasıdır. Ancak diskler, belkemiği kanalı boyunca, her düzeyde kayabilir hem sırtta hem de boyunda.

Nedenleri
Disk kayması için sert dış tabakada bir çatlak olması gerekir. Bu da genellikle normal yaşlanmanın bir sonucu olarak, doğal yıpranmaya bağlıdır. Özellikle ağır bir nesneyi uygunsuz bir biçimde kaldırma, düşme, ansızın öksürme ve hapşırma, yumuşak disk çekirdeğinin çatlaktan çıkmasına ve şiddetli bel ağrısına yol açabilir.

Belirtiler
Kayan bir disk sinir köküne baskı yaptığında, belirtiler sırt ile belde ve sinir kökünün dağıldığı bölgede olur. Bu bölge sırtın alt kesimiyse, ağrı bacaklarda da hissedilir. Hasta, bel ve sırttaki belirtilerden biri olan şiddetli ağrının yerini tam olarak söyleyemez. Özellikle başlangıçta belkemiğinin iki yanında uzanan kaslarda ağrılı kasılmalar da olur. Hasta hareket edince ağrısı artar, sırtüstü yatınca rahatlar. Öksürme ve aksırma, fırlamış disk maddesini daha da dışarı çıkarıp, sırtta ve bacaklarda keskin ağrılar yapabilir. Hasta bilmeden baskıya uğrayan sinir kökünün yükünü azaltmak için kayan diskin ters yanına doğru eğilir. Sinir kökü üstündeki baskı çok şiddetli değilse, sinir işlevini sürdürür ama ağrı da vardır. Beyin, ağrılı baskının disk bölgesinden geldiğini algılayamaz; durumu, sinirin sonlandığı beden bölgesinden gelen ağrı olarak yorumlar. Sırtın alt bölümündeki bir disk kayması, siyatik sinirini uyarır ve ağrı uylukta, baldırda, topuk ve ayakta hissedilir. Bu ağrıya “siyatik ağrısı” denir.

Sinir kökünü etkileyen çok daha şiddetli baskılar, sinirin işlevini bütünüyle sona erdirebilir. Bu durumda sinirin dağıldığı deri bölgelerinde duyu yitimi olur; hafif bir dokunma ya da iğne batması duyulmaz. Öte yandan sinirin gittiği kaslar zayıflayabilir, hatta felç olabilir. Diz refleksi gibi refleksler ortadan kalkabilir. Yalnız bir sinir kökü etkilenmişse o kadar ciddi bir durum ortaya çıkmayabilir; sinirlerin her biri küçük bir deri bölgesine ya da sınırlı sayıda kasa dağılır. Ancak idrarkesesinin ya da üreme organlarının sinirleri etkilenirse, bu organların işlevi sürekli olarak aksayabilir. Bu gibi durumlarda, sinirler üstündeki baskıyı azaltmak için acil tıbbi bakım gerekir.

Tedavisi
Akut disk kayması olan insanların yüzde 90ından fazlasında durum, yatakta dinlenmeyle düzelir. Dışarı çıkan yumuşak disk içi maddesi, genellikle kuruyup ufalarak sinir kökündeki baskıyı kaldırır.

Dolayısıyla başlıca tedavi, dinlenmedir. Doktor muayene sonucu belirgin bir disk kayması saptamışsa, hastaya sırtüstü yatarak dinlenmesini salık verecektir. Düz yatışta, yumuşak iç maddenin taşmasına yol açan disk baskısı en düşük düzeydedir. Ayakta duruşta ise basınç, daha fazladır. Oturma ve eğilme gibi sırtın büküldüğü durumlarda ise, basınç iyice artar. Yumuşak bir yatak da sırtın bükülmesine neden olur. O yüzden en iyisi yatağın altına bir tahta yerleştirmek ya da yer yatağında yatmaktır.

Ağrı kesici ilaçlar ağrıyı azaltır ama tam olarak kesmez. Kas gevşetici ilaçlar da ağrılı kas spazmını giderir. Hastaların çoğu, birkaç gün ile üç hafta arasında yatakta dinlenerek düzelir. Hemen ayağa kalkmak, hastalığın yinelenmesine neden olur.

Dinlenmeyle iyileşmeyen hastaların başka yöntemlerle tedavi edilmesi gerekir. Bir süre bir hastanede yatmaları ve belki ağrının azaltılması için bacaklarına çekme uygulanması iyi gelebilir. Yine iyileşmeyenlerin özel bir röntgenle durumları yeniden incelenir. Sıradan röntgen, omurların yalnızca gövdesini gösterir. Diskin kendisi, kemikler arasında bir boşluk olarak görülür. Bu boşluk, akut disk kaymasnıda değişime uğrayıp, farklı bir görünüm vermediğinden “radikülografi” ya da “miyelografi” olarak adlandırılan röntgen yöntemlerine başvurulur. Omurilik kanalının hemen dışındaki boşluğa röntgen ışınlarıyla görünebilen bir boya verilir. Diskte kayma varsa, sürekliliği bozarak, boyanın dağılımında bir çentik olarak belirir. Disk kaymalarında ameliyat ancak dinlenme yetersiz kalmışsa, sinir köklerinin işlevinin bozulduğuna ilişkin belirtiler varsa ve idrarkesesi ile üreme organlarının sinirleri etkilenmişse uygulanır. “Laminektomi” olarak adlandırılan ameliyatta omuriliği çevreleyen kemiklerde küçük bir oyuk açılır; omurilik sinir kökleriyle birlikte hafifçe yana itilir ve disk çıkarılır. Hastalar genellikle ameliyattan iki hafta sonra ayağa kalkabilirler.

Disk kaymasında, fizik tedavi gibi başka tedavi yöntemleri de yararlı olabilir. Fizik tedavide, ağrıyı zamanla azaltan ısı tedavisi ve çekme egzersizleri uygulanır. Çekme, bir olasılıkla kas spazmını da çözerek, ağrıyı azaltır. Egzersiz sırt ve karın kaslarını güçlendirerek, bu kasların belkemiğine ve sırt eklemlerine binen yükün bir bölümünü almasını sağlar. Ancak, bu uygulamaların hiçbiri, iyileşme sürecini hızlandırmaz; yalnız hastayı rahatlatır.

Kimi ülkelerde de fizik tedavi uzmanları ve bazı doktorlar tarafından “manipülasyon” adı verilen bir tedavi yöntemi uygulanır. Amaç, fırlamış disk maddesini sinir köküne değdiği yerden uzaklaştırmak, siniri de bölgede oluşabilecek herhangi bir iltihaptan korumaktır. Fırlamış olan yumuşak disk maddesi sert dış tabaka içine geri sokulamaz Bu, tıpkı sıkılmış diş macununu tüpün içine yeniden sokmaya benzer. Ancak, sinir kökü üstündeki baskıyı azaltmak için bazı girişimlerde bulunulabilinir.

Bir başka yararlı uyulama da epidural enjeksiyonlardır. Omurilik kanalının hemen dışındaki boşluğa, steroit kortizonlu bir ilaca karıştırılmış bir miktar lokal anestezik verilir. İlaç, sinir köklerinin omurilik kordonundan ayrıldığı yere ulaşır. Ayrıca, siyatik sinirleri hareket ettirilir ve sinir kökleri çevresinde oluşabilecek küçük nedbe parçalarını gidermek için bacaklara manipülasyon yapılır. Bu tedavi, akut disk kaymasının öteki belirtileri giderilip siyatik sürüyorsa ve bu yolla hemen rahatlama oluyorsa uygulanır.

Bazı doktorlar, disk kaymasından sonraki iyileşme döneminde hastalarını sırt bükülmesinden korumak için sırt destekleri ve korseler de verirler. Ancak, uzun süreli korse kullanımı, sırt kaslarının zayıflamasına neden olabilir.

Disk kayması geçirenler ya da uğraşları dolayısıyla böyle bir tehlike altında olanlar, bellerine ve sırtlarına dikkat etmesini öğrenmelidirler. Yerden bir şey kaldırılacağı zaman bel yerine dizleri bükmek, ağır yük kaldırmaktan kaçınmak, belkemiğinin sağlığını korumada en önemli noktalardır. Öte yandan, şişmanlamamak da son derece önemlidir. Alınacak her fazla kilo, sırta daha fazla yük bindirir. Düzenli egzersiz, sırt kaslarının dayanıklılığını artırır. Yüzme yerçekiminin etkisini azalttığı ve diskleri aşırı yük altında kalmaktan kurtardığı için, özellikle yararlıdır. Sert bir yatak da sırtı eğilmekten korur.

Kimi insanlar, tedaviden sonra bile tam olarak iyileşememektedirler. Ağır uğraşları olanların daha hafif işlere geçmesi gerekli olmaktadır. Sırtı yormayacak biçimde yaşamalıdırlar. Akut disk kayması geçirenlerin büyük bir bölümü tümüyle iyileşmekte ve daha önceki çalışma düzenine dönebilmektedir. Gerçi iyileşme süreci birkaç ay almaktadır ama sabrın karşılığı iyi bir sonuç olmaktadır.
[ Devamı ... ]

Gut Nedir ?

Gut ya da damla hastalığı, genellikle aşırı beslenme ve içki sonucu ayak başparmağının iltihaplanması sanılır. Oysa nedenleri çok daha karmaşıktır ve tedavi edilmezse kemik ve böbreklerde ciddi bozukluklara yol açabilir… Gut damla hastalığı, dokulardaki sıvıda aşırı miktarda ürik asit birikmesi yüzünden oluşur. Bazı besinlerin bedende parçalanmasıyla ortaya çıkan ürik asit, aynı zamanda doku hücrelerinin doğal yıkım ürünü olduğundan, bedende her zaman vardır. Ama bağırsak ve böbrekler tarafından atıldığından düzeyi hep aynı kalır. Gut hastalarında ise ürik asidin ya oluşumu artmış ya da bedenden atılması azalmıştır.

Gut hastalığı erkeklerde ve yaşlılarda daha çok görülür. 15 – 44 yaşları arasındaki her 1000 kişiden 1.7 erkeğe karşılık ancak 0.1 kadında gut hastalığı görülür. 45 – 64 yaşları arasında ise 1000 kişide 11 erkeğe karşılık yalnız bir kadın hasta olur. Daha ileri yaşlarda ise aynı oran, 12 erkeğe karşılık üç kadındır. Bazen gençlerde de bazı bozukluklardan ötürü gut hastalığı görülebilir ama bu oldukça enderdir. Hastaların yaklaşık dörtte birinde hastalık başka aile üyelerinde de vardır ama gut hastalığı genel olarak varlıklı kişilere özgüdür. Tipik bir hasta 50 yaşını geçmiş varlıklı bir erkek olarak tanımlanabilir. Şişmanların gut hastalığına yakalanma olasılığı biraz daha yüksek olmakla birlikte, şişmanlık hastalık nedenleri arasında ancak son sıralarda yer alır. Gut hastalığı olanların verilen tedaviyi düzenli olarak uygulamaları, sağlık kontrollerini aksatmamaları, doktorların önerilerine sıkı sıkıya uymaları gerekir. Zaman zaman yapılacak kan tahlilleri ile kandaki ürik asit düzeyinin saptanması, tedavide izlenecek yolun belirlenmesi açısından önemlidir.

Nedenleri
Ürik asit yapımında artışa neden olan birçok etken vardır. Eskiden gut hastalığına aşırı beslenme ile alkol kullanma sonucu sindirim ürünlerinde ürik asidin artmasının yol açtığı düşünülürdü. Günümüzde ise beslenmenin rolünün pek önemli olmadığı ve başka nedenlerin çok daha önemli olduğu bilinmektedir. En sık görülen neden, böbreklerin ürik asidi süzmede yetersiz kalmasıdır. Bu durum kronik nefrit böbrek iltihabı gibi hastalıkların ya da idrar söktürücü türünden bazı ilaçların etkisiyle ortaya çıkabilir.

Aşırı oranda hücre yıkımına yol açan kan ve doku hastalıkları da gut hastalığına neden olabilir. Doğuştan görülen bazı hastalıklarda da beden normalden daha fazla ürik asit üretir. Ürik asit düzeyi yüksek olan herkes gut hastalığına yakalanmaz. Ancak, fazla asit genellikle eklem, deri ve böbreklerde birikerek akut gut krizine yol açabilmekte ya da hastalığın kronik biçimine dönüşebilmektedir.

Belirtiler
İlk gut krizi akut ve şiddetlidir; çoğunlukla da ayak başparmağında görülür. Hasta, gece uykusundan apansız başlayan şiddetli ağrıyla uyanır; başparmak yatak örtüsünün ağırlığına bile dayanamayacak ölçüde duyarlılık kazanmış olur. Parmağın dibi şiş, derisi kuru, kırmızı, sıcak v eparlaktır. Ayağın üstündeki damarlar kabarmış olabilir; bazen ateş de yükselir. Kronik gut hastalığında eklemlerde, deride ve böbreklerde ürik asit tuzları birikerek, kalıcı bozukluklar yapar.

Tuz kristalleri eklemlerde, kemik uçlarındaki kıkırdak tabakasında birikerek, bu tabakanın düzgün yüzeyini bozar, eklem iltihabında olduğu gibi güçleştirir. Bedenin çeşitlibölgelerinde, deri de şişlikler belirir. Bunlar kulaklarda daha çok küçük düğmecikler biçiminde olmalarına karşılık, ellerin sırtında ve dirseklerin arkasında büyük şişlikler halindedir. Genellikle zararsız olan bu şişlikler, bazen ameliyatla alınmalarını gerektirecek kadar büyük boyutlara ulaşır.

Tedavi
Akut gut krizi tedavi edilmezse, ağrılı belirtiler 3 – 10 gün sürer. Antienflamatuar ilaçlar da kısa sürede etkili olur. Ancak bazı hastaların sindirim sistemleri bu ilaçlara duyarlıdır; kusma ve ishal görüldüğünde ilaç fitil ya da iğne olarak verilebilir. Geciktikçe etkileri azaldığnıda, ilaçlar olabildiğince çabuk alınmalıdır. Böbreğin ürik asidi süzme yeteneğini azalttığından, aspirin almaktan kaçınılmalıdır. Ağrı geçtikten sonra hasta rahatsızlığının sona erdiğini düşünebilir. Ama hastalık gizli biçimde sürüp haftalar, hatta aylar sonra yeni bir kriz yapabilir. İkinci krizde başparmağın yanı sıra el parmakları ile bilekler de etkilenebilir. Yine de aynı anda birkaç eklemin ya da kalça ve omuz eklemi gibi büyük eklemlerin etkilendiği ender görülür.

Doktor, hastanın genel durumunu belirleyip hastalığın ilerlemesini engellemek için başka tedavi gerekip gerekmediğini saptamak için kan tahlilleri yaptırır. Ürik asit düzeyi hafifçe yükselmiş olanların ya da çok ender kriz geçiren hastaların tedavi edilmesi gerekmez. Gut hastalığı böbreklere iki açıdan zarar verir. Ya biriken ürik asit böbreklerdeki süzme sistemini zamanla çalışamaz hale getirir ya da derişik ürik asit kristalleşerek, böbrek taşlarını oluşturur. Tedavi edilmeyen gut hastalarının beşte birinde böbrek taşı oluşur. Sık sık akut krizler geçiren, eklemlerinde değişiklikler, derilerinde şişlikler beliren, böbreklerinden hasta ya da kanlarında ürik asit düzeyi hep yüksek olan hastalara, uzun vadeli tedavi uygulamak gerekir. Tedavide, böbreklerden ürik asit atılımını artıran ilaçlar kullanılır. Ne var ki, idrara bu kadar çok ürik asit geçmesi, asidin kristalleşerek böbrek taşı oluşturmasını kolaylaştırır. Hastanın çok su içip idrarı bazik hale getiren ilaçlar kullanarak, kristallerin daha kolay çözülmesini sağlaması gerekir. Ayrıca hastaya ürik asit oluşumunu engelleyen ilaçlar da verilebilir.

Uzun süreli tedavi uygulanan hastalar, genellikle bu tedaviyi yaşam boyunca sürdürürler. Zaman zaman yapılan kan tahlilleri ile durumları ve dozda yapılması gereken değişiklikler belirlenir. Tedaviye ara verilirse, ürik asit yeniden yükselerek kriz yaratabilir. Uzun süreli tedavinin etkisiyle kriz olasılığı azalır, ender olarak kriz görülse bile bunlar, tedaviden önceki kadar ciddi ve sık olmaz.
[ Devamı ... ]

Topuk Dikeni Nedir ?

Oluşma sebebi ayak tabanındaki aşırı zorlanmadır. Ayak tabanındaki tendon dokusunun topuşa yapışma yerinde gerilme, zorlanma nedeniyle zamanla minik yırtık ve zedelenmeler oluşur… Daha sonra oluşan doku iltihabı ve sertleşmesi, yerini kemikimsi bir yapıya bırakır. Bu da röntgen filminde topuğa batmış bir diken gibi görünür. Ağrının sebebi dokuda meydana gelen zedelenmedir. Oluşan kireçlenme vücudun zedelenmeye karşı verdiği reaksiyondur.

Şişmanlık,ayak taban bozuklukları, uzun süre ayakta kalma, yürüme ve bazı spor dallarındaki aktiviteler hazırlayıcı faktör oluştururlar. Hasta genellikle sabah kalkınca ilk adımda şiddetli topuk ağrısından yakınır. Daha sonra kısmen hafifleyen ağrı, uzun süre yürüme, ayakta kalma ile tekrar artabilir.

ESWT Topuk Dikeni hastalığında nasıl etkili olur ?

Topukta oluşan kireçlenmenin zaman içinde erimesini , hasar gören tendon ve dokuların rejenerasyonunu sağlayarak uygulama bölgesinde organ kanlanması artar.Angiogenez dokuların yenilenmesii sağlayan eNOS, VEGF, PCNA vb faktörler uygulama alanında artar. Neovaskülüzasyon yeni damar oluşumu görülür.

ESWT tedavisinin sonuçları uygulama sonrası ne zaman başlar?

Uygulama sonrası çoğu hastada ilk haftadan itibaren iyileşme başlar. Şok Tedavi uygulamasında amaç geçici olarak ağrının giderilmesi değil, hastanın kalıcı ve kesin tedavisinin yapılmasıdır.

TOPUK DİKENİ TEDAVİSİNDE DİĞER ÖNERİLERİLERİNİZ NELERDİR?
1. Ayakkabı içine yerleştirilen ağrılı bölgeye gelen kısmı delik olan topuk yastıkçığı/taban desteği
2. Spor ayakkabı ve ayakkabı seçerken dikkat edilecek konularda hastayı bilgilendirme.
3.Egzersiz uygulamaları
4. Fazla kiloları vermek.

ESWT TEDAVİSİ UYGULANAN BÖLGEDE NE GİBİ BİYOLOJİK DEĞİŞİMLER OLUR?

Şok dalga terapisi hastalıklı bölgelere ulaşarak vücudun doğal iyileştirme sürecini uyaran özel tip tedavidir.Sonuçta daha hızlı iyileşme, ağrıda, şişme ve enflamasyonda azalma sağlar.
Hücreler ESWT enerjisine maruz kaldıklarında bir dizi biyolojik reaksiyon meydana gelir.Bu reaksiyonlar sonucu bazı iyileştirici etkiler oluşur:
” Artmış hücre metabolizması
” Lokalize kan akımının iyileşmesi
” Kollagen kas dokusunun gelişimi
” Kireçlenmeyi parçalayıcı direkt etki
” Akut ve kronik ağrının iyileşmesi
” Neovaskülizasyon yeni damar oluşumu
” Angiogenetik faktörleri e NOS, VEGF, PCNA arttırır.
” Kemik ve tendon dokunun tamiri
” Lokalize enflamasyon ve ödemin azalması
” İmmün sistem stimülasyonu
” Sinir fonksiyonlarının stimülasyonu

Güvenilirliği ?

Amerikada 1997 yılından beri Topuk Dikeninde , 2000 yılından bu yanada Tenisci dirseğinde FDA Amerika için gerekli izin onayı alınmıştır. Böylece Şok Tedavi artık tüm Dünya
ın kabul ettiği bir tedavi olarak onaylanmış ve Nano teknoloji ürünü olarak kliniklerindeki yerini almıştır. Ülkemizde de kısa sürede yaygınlaşacaktır. ESWT tedavisinin Türkiyede öncülüğünü yapan kliniklerden bir olmaktan gurur duyuyoruz. Çok kısa sürede Türkiyede de yaygın kullanılmaya başlayacağına inandığımız ESWT tedavisinin ülkemizde öncülerinden olmakla gurur duyuyoruz.

Klinik başarılarımız..?

Çeşitli mesleklerde hastalarımız oldu. Ortapedi , pratisyen doktorlarda dahil.. EÜ Spor Hekimliği Branşında Türkiye şampiyonu olan omuzun kalsifiye tendiniti hastasını kliniğimize gönderdi; hastamız konvansiyonel tedavilerden sonuç alamamıştı kendisini iki seansta iyileştirdik.

Ahmet Marankinin Tedavi süresi

Topuk dikeni, çağımızda bir çok insanın ortak problemi olan ortopedik bir rahatsızlıktır. marankijpgTopuk dikeni kandaki ürük asit miktarının artışına bağlı olarak gelişir. Topuk dikenine yakalanmış hasta topuğunun üzerine basarken ayağında keskin bir acı hisseder. Topuk dikeninin kesin tedavisi ancak ameliyatla olur. Ancak Prof. Dr. Ahmet Maranki ameliyata gitmeden önce topuk dikeni için bitkisel bir formül önermektedir. Ahmet Maranki#8217; nin topuk dikeni için önerisini veriyorum:

Ahmet Maranki öncelikle öğlen ve akşam yemeklerinden önce, 5 er tane ardıç tohumu yiyerek topuk dikeninin dayanılmaz ağrılarının hafifleyeceğini belirtiyor. Bunun yanında Maranki:

* 1 kova sıcak suyun içine 1 çay bardağı kekik koyun. Bu suyun ılımasını bekleyin. Su ılıdıktan sonra topuk dikeni olan ayağınızı 35-40 dakika buyun içesinde bekletin.

* 4 tane elmanın kabuğu 1 litre suyun içerisine atılır. 10 dakika boyunca kaynatılır. yarım saat demlenip süzülür. Günde 2 kez yemek aralarında ve yatarken içilir.

Ahmet Maranki nin topuk dikeni için önerdiği bu formüllerin sağlığınıza herhangi bir zararı dokunmayacaktır.
[ Devamı ... ]

Parkinson Nedir ?

Parkinson hastalığı

İlk kez İngiliz doktor James Parkinson tarafından 1817 yılında titrek felç olarak tanımlanmıştır. Beynimizde hareketlerimizi kontrol eden ve bundan sorumlu olan hücreler bulunur. Bu hücrelerden kimyasal maddeler salgılanır. Bunlardan birisi de dopamindir. Dopamin beyine gelen bilgileri bir sinir hücresinden diğerine aktarır. Böylece vücut dengesi sağlanmış olur. Fakat bu hücrelerin bir kısmı hasar gördüğünde ya da azaldığında dopamin salgılanamaz. İşte azalmış dopamin sonucu vücutta titreme, yavaş hareket etme gibi vücudun dengesinin bozulmasıyla ortaya çıkan hastalığa parkinson hastalığı denilmektedir.

Parkinson, yavaş ve sinsi seyreden bir hastalıktır. Hastalık on yıl gibi bir süre boyunca sürekli ilerler. Ne ölümcül bir hastalıktır ne de felce neden olur. Başlangıcında tek taraflı belirtiler görülürken daha sonra bu bütün vücuda yayılır. Belirtilerin şiddeti her hastada farklıdır. Hastalık genelde 40 yaşından sonra görülür ve erkeklerde görülme sıklığı biraz daha fazladır.

parkinson kimlerde görülür
Parkinson hastalığının, beyinde dopamin salgılayan hücrelerin hasarı sonucu ortaya çıktığını söylemiştik. Fakat bu hasarın neden ortaya çıktığı henüz bilinmemektedir. Genetik yatkınlık ve çevresel faktörlerin birlikte bu hastalıkta rol oynadığı düşünülmektedir. Örneğin eroin kullanan bazı kişilerde parkinson belirtileri görülmeye başlanmış, bunun da eroinde bulunan bir maddenin beyindeki hücreleri öldürdüğü için oluştuğu açıklanmıştır. Fakat bu konuda çalışmalar hala sürmekte ve henüz kesin bir kanıt yoktur. Aileden gelen (kalıtsal) faktörlere bağlı parkinson hastalığı daha çok genç yaşlarda ortaya çıkmıştır. Fakat bu sadece yüzde 5′lik bir dilimdir. Ayrıca bulaşıcı bir hastalık da değildir.

parkinson belirtileri


Sinsi ve yavaş seyreden bir hastalık olduğu için uzun süre farkedilmeyebilir. Genelde ilk belirti elde veya bir vücut yarımında titremedir. Hastanın daha önceki yılları incelendiğinde öne eğik durma ya da yürürken kolunu sallamama görülebilir. Temel olarak hastada titreme görülür. Parkinson hastalarının çoğunda bu vardır. İstirahat halinde bile titreme devam eder. Tabiki her titreme parkinson belirtisi değildir. Günlük aktivite sırasında, heyecan, sinir gibi durumlarda titreme olur. Bu normaldir. Bir diğer belirti hareketlerde yavaşlama olmasıdır. Hasta günlük işlerini yaparken zorlanır. Yemek yerken, bir tarafa dönerken, yavaşlama söz konusudur ve bunlar güçlükle yapılır.

Hasta hekim tarafından muayene edildiğinde, hekim kas sertliği ile karşılaşır. Zaten hasta da bunun farkındadır. Normalde kişi gevşemiş haldeyken kasların da gevşemesi gerekir fakat parkinson hastalarında kas gergindir.
Diğer belirtiler ise şunlardır:

•kişinin yazdıklarının okunaksız olması, küçük yazmaya başlamak,
•yavaş yürümek, yürürken ayakları yere sürmek,
•vücudun öne doğru eğik bir şekilde durması,
•depresyon, sıkıntılı ruh hali,
•kas ağrıları,
•konuşma bozukluğu, kısık sesle ve donuk konuşmak,
•yürürken kolların sallanmaması,
•terleme, hipotansiyon (tansiyon düşüklüğü),
•yutma zorluğu.
Parkinson tanısı


Parkinson hastalığına tanı koymak için özel bir yöntem yoktur. Laboratuvar ya da röntgen tetkikleri sonucu da bunun anlaşılması mümkün değildir. Fakat uzman bir nörologun hastadan ve hastanın yakınlarından aldığı bilgiler, ayrıca yaptığı muayene sonucu tanı koyabilir.

Parkinson hastalığına çok benzeyen ve parkinsonizm altında toplanan rahatsızlıklarla çok benzer olduğu için tanı koyarken dikkat edilmelidir. Beyindeki bir tümör, kullanılan bazı ilaçlar, damar hastalıkları da benzer sorunlara yol açabilir. Bu diğer nedenlerin ayrımını yapmak gerekir.

Parkinson tedavisi


Parkinson hastalığının tedavisinin amacı hastayı aktif, bağımsız, kendi başına işini yapabilen hale gelmesinı sağlamaktır. Yapılan tedavi sonucu hastanın her şeyi düzelecek diye bir şey yoktur. Zaten parkinson hastalığında kullanılan sınırlı sayıda ilaç çeşidi vardır. Bu ilaçlar ya eksik dopamini sağlar, ya onun gibi etki yapar ya da dopaminin parçalanmasını engelleyerek kullanımını arttırır. Tedavi sırasında bu ilaçların oluşabilecek yan etkilerini belirleyip ortadan kaldırmak önemlidir. Fakat her ne olursa olsun ilacın yan etkisi görüldü diye ilacı bırakmak ya da doktor değiştirmek yanlıştır. İlacı bırakmak yanlıştır çünkü hastalık belirtileri tekrar ortaya çıkar. Doktor değiştirmek yanlıştır çünkü tedavisi uzun süren bir hastalık olduğu için doktorun tekrar hastalığın seyri ve gelişimi hakkkında bilgi sahibi olması zaman gerektirir. Bu da vakit kaybıdır. İlaç tedavisiyle kas sertliği, titreme, hareketlerdeki yavaşlığın düzelme ihtimali yüksektir. Tamamen düzelmese de azalmasını sağlayacaktır. Bunun yanında konuşma bozukluğu, donuk yüz ifadesi, yazma bozukluğu, terleme gibi sorunlar da düzelebilir.

Tedavi de bir diğer önemli nokta psikolojik olarak hastanın kaybettiklerini tekrar hastaya kazandırmaktır. Parkinson tedavisinde aile ve hekimin bir arada çaba göstermesi hastanın kendisini daha iyi hissetmesini sağlar ve hastanın yaşam standartını arttırır. Aileden gelen desteğin katkısı fazla olacaktır.

Diyetin parkinson hastalığını düzeltmesi söz konusu değildir. Ama dengeli beslenme sağlık açısından faydalıdır. Herhangi bir vitamin tedavisi de bu hastalığa çare değildir.

Cerrahi tedavi ilk tercih yolu değildir. Ama hastalık düzeltilemiyorsa, ilaç kullanımı işe yaramıyorsa uygulanabilir. İki tip tedavi söz konusudur. Hastaya önce anestezi yapılır. Sonra kafatasından bir delik açılır ve gereken bölgedeki hücrelerde hasar yapılır. İkincisinde gereken yere bir elektrod takılır fakat bu sefer hasar yapmadan gerçekleştirilir. Köprücük kemiğinin altına yerleştirilen uyarıcıyla bu elektrod kontrol edilir. Hasta bu aleti mıknatısla açıp kapatabilir. Açtığında hastalığın belirtileri görülmez, kapattığında ise tekrar oluşur.

Bu tedaviler uygulanırken bazı şeylere dikkat edilmelidir. Çünkü her hastaya aynı tedavi uygulanmaz. Hastanın yaşına, hastalığın hangi döneminde olduğuna, maddi gücün verdiği imkana, hastada görülen belirtiye göre farklı tedavi uygulanır. Uygulanacak ilaç dozu yaşa göre değişir.

Bu hastalıkla nasıl yaşayacağım diye düşünmeyin. Her hastalıkla yaşayabileceğiniz gibi buna da alışırsınız. Ancak kendi işinizi kendiniz yapmaya dikkat edin. Bu hastalığı atlatabileceğinizi düşünün. Kendinize olan güveninizin arttığını göreceksiniz.
[ Devamı ... ]

Kekemelik Nedir ?

ekemelik ya da konuşurken takılma, daha genel olarak tanımlarsak konuşmanın akıcılığını bozan duraklama ya da takılmalar çocuğun büyüme ve gelişmesiyle birlikte ortaya çıkar. 3-5 yaşlar arasında beyin gelişimi hızlanmakta ve çocuk daha hızlı düşünmektedir. İletişim sırasında düşüncelerin aktarılmasına yarayan konuşmanın oluşturulduğu dil ve dudak gibi aktarma organları ise henüz bu hıza yetişememektedir. Böylesi durumlarda konuşmanın başlangıcında bazı sözcükleri bulmada zorluk, takılma, gereksiz duraklama ve nefes düzenleme ile ilgili güçlükler ortaya çıkmaktadır. Eğer sesin oluşumu ile ilgili beyin işlevlerinde ya da aktarma organlarında belirgin bir sorun yoksa akıcı konuşma bozukluğu olarak ele almaktayız.

Belirtilen yaşlarda oldukça sık karşılaşılan bu durum zaman içinde, genellikle hiçbir yardım gerekmeden kendiliğinden düzelmektedir. Bu sorunun kalıcı olmasında çocuğun anne babasının ya da çevresindeki diğer kişilerin tutumları etkili olmaktadır. Çocuklarının konuşmasında bir bozulma ortaya çıkması anne babaları kaygılandırmakta, artık çocuğun çıkaracağı sözcüklere dikkat etmeye, hatta çocuğun bu sözcüklerini düzeltmeye başlamaktadırlar. Bu ise çocuğun konuşacaklarına dikkat etmesine ve takılmayacağı sözcükleri seçmesine neden olmakta, giderek daha az ve seçici konuşmasına yol açmaktadır. Özellikle heyecanlandığında, yabancılarla konuştuğunda ortaya çıkan bu takılmalar nedeniyle çocuk böylesi ortamlarda konuşmamayı tercih etmektedir.

Burada anne babanın konuşmadaki düzensizliğin gelişme ile ilgili olduğunu bilmesi ve zaman içinde geçeceğine inanması gerekmektedir. Böylece çocuğun takılmalarına dikkat etmeyecek, onun konuşmasını destekleyecek, böylece konuşma bozukluğunun yerleşmesini önleyeceklerdir.

Akıcı konuşma bozukluğu daha sonraki dönemlerde de sürüyorsa, çocuk için belirgin bir sıkıntıya neden oluyorsa uzman değerlendirme ve danışmanlığı yararlı olacaktır. Böyle bir değerlendirmede çocuğun konuşmasını bozan aşırı heyecanı ya da kaygısı varsa giderilmeye çalışılır. Konuşmanın akıcılığındaki bu bozukluğa karşın konuşması gerektiği belirtilerek, daha fazla konuşması ve kendini ifade etmesi desteklenir. Konuşmada ortaya çıkan bozukluğun değerlendirilmesi ve tedavisi için konuşma terapistleri ile birlikte çalışmakta ve oldukça iyi sonuçlar almaktayız
[ Devamı ... ]

Depresyon Nedir ?

1. Depresyon nedir?
Depresyon ruh halinizi, hislerinizi, davranışlarınızı, ve ruh sağlığınızı etkileyen bir hastalıktır. Depresyonun bir halsizlik kendi kendinize çözebileceğiniz bir sorun olmayıp, biyolojik temelli ve tıbbi olarak tedavi edilmesi gereken bir hastalık olduğunun bilinmesi gerekir… 2. Depresyon çökkünlük sanıldığı kadar sık mı?
Genel klinik tıpta, depresyon en yaygın ruhsal bozukluktur. Hastalığın ortaya çıkışına neden olan etkenlerin belirlenmesi çalışmalarında ve klinik araştırmalar ayaktan izlenen hastaların 12-36sı ile, yatarak tedavi gören hastaların 30-58inde depresif belirtilerin geliştiğini göstermektedir. Yatan hastaların 11-26sında ise klinik anlamda depresyon tablosu gelişmektedir. Bu hastaların 9ö 25inde depresyon fiziksel hastalık öncesinde ortaya çıkmakta iken, 75inde depresyon fiziksel hastalıktan sonra, hastalığa ve etkilerine tepki biçiminde gelişmektedir.

3. Depresif belirtiler ile depresyon farklı mıdır?
Depresif belirtiler, genellikle günlük yaşam olayları sonrası kişilerin olumsuz etkilenmeleri ve buna karşı oluşturdukları, kendilerinden ve çevrelerinden hoşnutsuzluk duygusunun yarattığı belirtilerdir. Genellikle bu belirtilere yol açan neden ortadan kalktığında ya da kişi duruma uyum sağladığında geçicidir. Depresyon ise kişinin yaşam kalitesini düşüren insan ilişkilerinde olumsuzluk, iş veriminde düşme vb, adeta yok olma biçiminde ortaya çıkan bir hastalıktır ve mutlaka tedavi gerekir.

4. Depresyonun ilk belirtileri nelerdir ?
Öncelikle kişinin kendine saygısının azalması, aşırı yorgunluk, kendini suçlayıcı biçimde eleştirme ve uyku bozuklukları aşırı uyuma, uykuya dalamama, uykuların bölünmesi gibi ilk belirtilerdendir. Daha sonraki aşamalarda kişi hiçbir işe yaramadığı, hatta yaşamaya değmeyeceği düşüncesi ile intihar edebilir.

5. Depresyon kronikleşir mi?
Depresyonun kronikleşme eğilimi saptanmıştır. Depresyon tanısı konduğunda, uygun olmayan tedavi depresyonun kronikleşme olasılığını arttırır. Özellikle kısa süreli 1 ay ya da daha az antidepresan tedavi sonrası hastalık belirtileri yatışsa bile, tedavinin sürdürülmesinde 6 ay yarar vardır ve kronikleşme olasılığı düşer.

6. Depresyon sıklığında cinsiyetin önemi var mıdır?
Depresyon, kadınlarda erkeklere göre daha sık görülür.

7. Antidepresanların depresyon dışında kullanımı gerekli midir?
Antidepresanların büyük bir kısmında anksiyolitik özellikler de bulunur. Ancak her durumda, örneğin yakının ölümü, onkolojik bir hastalık, hipertansiyon vb. kullanımı kişiye yarar yerine zarar getirebilir. Uygunsuz antidepresan kullanımı, yakınını kaybetmiş kişilerde uzamış yas sendromuna, onkolojik hastalıklarda fizyolojik ruhsal savunuların oluşmamasına ve hipertansiyonda aritmilere neden olabilir.

8. Depresyona yol açan etkenler nelerdir?
Son yıllardaki çalışmalar, depresyonun biyolojik kaynaklı bir rahatsızlık olduğuna işaret etmektedir. Özellikle majör depresyonda, genetik yatkınlık ve beynin biyolojik dengesindeki bozuklukların, ortaya çıkarıcı faktörler olduğu kanıtlamıştır. Ancak kişilerin yaşamı algılayış biçimleri ve kültürel etkenler de halen, en azından tetikleyici neden olarak önemini korumaktadır. Kısaca ruhsal hastalıkların hemen hepsinde olduğu qibi hastalığın ortaya çıkışına neden olan etkenlerde biyo-psikososyal etkenler önemlidir.

9. Depresyon ilaçlara bağlı ortaya çıkabilir mi ?
İlaçlara bağlı, özellikle antihipertansiflerin rezerpin, metildopa, propranolol, gustetidin, klonidin depresyona yol açabildiği saptanmıştır. Bunların yanı sıra östrojen, progesteron, kortizon preparatları ile vinkristin, vinblastin gibi anti tümör ilaçların da depresyona yol açtığı bilinmektedir. O nedenle bu ilaçlar uygulanırken, depresyon konusunda uyanık olunmalıdır.

10. Her antidepresan, her tip depresyonu tedavi eder mi?
Depresyon tedavisinde antidepresan seçimi önemlidir. Özellikle ayaktan izlenen olgularda, uygun antidepresan seçimi önemlidir. Çünkü uygunsuz ilaç, yan etkileri nedeniyle kişinin ilacı kullanmasını ve tedaviyi engeller
[ Devamı ... ]

Panik Atak Nedir ?

Yeterince nefes alamadığınızı hissediyorsunuz, kalbiniz yerinden fırlayacakmış gibi atıyor, içiniz sıkışıyor. Herkesin günlük yaşamında yaptığı bazı şeyleri yapamıyorsunuz; süpermarkete ya da sinemaya gitmek, uçağa ya da asansöre binmek gibi… Kaygılanıp, korkuyorsunuz. Korkularınızın herhangi mantıklı bir nedeni olmadığını biliyorsunuz ama yine de bu duygunuzla başedemiyorsunuz. Aklınızı yitireceğinizi, tümüyle kontolünüzü kaybedeceğinizi, bayılacağınızı hatta kalp kirzi geçirip öleceğinizi düşünüyorsunuz. Yalnız değilsiniz!

Panik atak aşağıda sayılan 13 bedensel ve bilişsel belirtilerden en az dördünün eşlik ettiği yoğun korku ve rahatsızlık hissidir.

1 – Çarpıntı, kalp atımlarını duyumsama
2 – Terleme
3 – Titreme ya da sarsılma
4 – Nefes darlığı ya da boğuluyor gibi olma
5 – Soluğun kesilmesi
6 – Göğüs ağrısı ya da göğüste sıkıntı duyma
7 – Bulantı ya da karın ağrısı
8 – Baş dönmesi, sersemlik hissi, düşecekmiş ya da bayılacakmış gibi olma
9 – Derealizasyon ya da Depersonalizasyon Dış dünya yada kendisi gerçekliğini kaybetmiş gibi hissetme.
10- Kontrolünü kaybedeceği ya da çıldıracağı korkusu
11- Ölüm korkusu
12- Uyuşma ve karıncalanma duygusu
13- Üşüme ürperme ve ateş basması

Bu belirtiler genellikle 10 dakika gibi bir sürede yoğunlaşarak doruk noktada sıkıntı verir sonra da genellikle yavaş yavaş azalır. Bu durum bir kez olursa panik nöbet olarak isimlendirilir. Ancak tekrarlamalarla gideceğinden kişi ne zaman olacak diye beklentiden dolayı sıkıntı duymaya başlar ki buna beklenti anksiyetesi denir. Bu anksiyete nedeniyle dışarı yanlız çıkmaktan korkmaya yanında birisi olmadan uzağa gitmekten kaçınmaya başlar. Tekrarlayan panik nöbetlere ve kaçınma davranışının eşlik ettiği duruma panik bozukluk denir.

Panik atak hastalarında yaşanan bu nönetler bunaltıcı, yorucu sinir bozucudur. Ama size iyi bir haberimiz var.

Panik ataklardan kurtulabilirsiniz.

Bu atakların yarattığı kaygıdan kurtulabilirsiniz.

Panik atak yüzünden artık hiçbir planınızı iptal etmenize gerek kalmayabilir.

Panik ataklar farkında olmadan öğrenilen davranışlar sonucunda oluşurlar. Ataklardan kurtulmak için yapmanız gereken bu davranışları yapmamayı öğrenmektir. Genelde insanlar atakları daha az yaşamak için;

- Panik atak yaşayabileceklerini düşündükleri tüm olayları saf dışı bırakmaya ve kendilerini güvende hissetmedikleri, yardım görmeyecekleri her yerden kaçmaya çalışırlar.
- Yeniden yaşayabilecekleri panik atağını düşünerek sürekli yeni atağın sinyallerini beklemeye çalışırlar.

Ancak bu korkular gittikçe daha büyük korkulara ve bu korkulardan daha çok kaçınmaya yol açar. Peki yaşanan bu kısırdöngüyle nasıl başaçıkabilirsiniz Panik atağın temelinde bulunan iki ana unsurla başa çıkmada iki aşamalı bir çalışmayla başarılabilir.

- Kişinin içinde yaşanan kaygı ve sıkıntı duygusunu kontrol altına alarak, paniğe kapılma korkusunu azaltmak.
- Panik yaratabilecek olan olay ve duygulardan kaçınmayı sona erdirmek.

Bu noktada ilk anlaşılması gereken nokta şudur Panik Atak Tehlikeli Bir Virüs Değildir. Bu anlaşıldıktan sonra panik atak duygusunu yaratan olaylarla yüzleşilmeli ve yarattığı duygularla başa çıkmayı öğrenmelisiniz.
[ Devamı ... ]

Sirengomiyeli Nedir ?

Sirengomiyeli

Omurilikte ve medulla oblongatada ( omirilik soğanı) boşluklar ortaya çıkan bir hastalık türüdür. Yunanca’ da Omurilikteki boşluk anlamına gelmektedir. Boşluklar sıklıkla boyun omurları ve sırt omurlarının hizasında, omuriliğin gri maddesine yerleşmektedir. Sirengomiyeli daha çok 25-40 yaşları arasındaki erkeklerde görülmektedir.

sirengomiyeli belirtileri

Çoğunlukla bir elde yavaş yavaş gelişen kas zayıflaması ve güçsüzlük ortaya çıkar, aynı elde ağrı olur ve ipi duyusu da azalır ya da kaybolur. Bunun sonucu olarak da hasta elini yaktığının ya da kestiğinin farkına varamaz, bunlardan ağrı duymaz.
Hasta olan kolda gevşek bir felç yerleşir, derin refleksler kaybolur, hastanın sırt, omuz ve kolların dış bölümlerinde ağrı ve ısı duyusu kaybı saptanır. Buna karşılık aynı bölgelerin dokunma duyusu sağlam kalır. Yüzeysel duyu öğelerinden bir bölümü sağlam kalırken, bazılarının kaybolması olayına Sirengomiyelik disosyasyon denilmektedir. Hastalık, ilerledikçe benzer bozukluklar, diğer el ve kolda da gelişebilir.

sirengomiyeli tedavisi

Hastalığın tedavisinde bazı cerrahi ve ilaç tedavileri denenmektedir. Etkilenmiş bölgeye ışın tedavisi uygulamakta yarar sağlamaktadır.
[ Devamı ... ]

Dizanteri Nedir ?

Dizanteri; şiddetli kanlı ishal ile karakterize olarak seyreden bir tür kalın bağırsak enfeksiyonudur, bulaşıcı ve salgın olan dizanteri hastalığı halk arasında kanlı basur olarak da bilinmektedir.Dizanteri nin iki ana şekli vardır, basilli dizanteri, amipli dizanteri.

Basilli dizanteri

Shigella grubu mikroplar tarafından meydana getirilir. Tek tük vak’alar halinde yurdumuzun her yerinde devamlı olarak vardır. Şartlar müsait olunca salgınlar da yapar. Dizanteri basilinin kaynağı insanlardır, direk temas veya su , besin gibi maddelerle dolaylı yoldan bulaşır. Hastanın dokunduğu çatal, kaşık, bardak, havlu, kapı tokmakları,wc musluklarında basiller söz konusudur.Dizanteriyi hafif geçirenler kolayca yayabilirler o yüzden toplu taşıma araçlarında, umumi tuvalatlerde dikkatli olmakta yarar vardır, hiçbir hastalık belirtisi olmaksızın dizanteri mikrobu taşıyıcılarıda vardır.Özellikle dizanteri yayılmasında karasinekler büyük rol oynar. Genelde dizateri salgınları yaz aylarında çıkar, denize dökülen lağımlardan karışan basillerle plajlarda enfeksiyon kapmak mümkündür, dizanteri her cins insan da ve heryaşta görülebilen bir enfeksiyondur. Kuluçka süresi ortalama 3-6 gün arasında değişir.

Basilli dizanteri belirtileri
Ani olarak baş ağrısı, halsizlik, kusma, titreme, yüksek ateş, karın ağrısı ile birlikte, kan, cerahat, balgam içeren ishal başlar. Hastalık ilerledikçe dil şişer,
hazımsızlık ortaya çıkar, idrar yaparken yanma, bazı durumlarda durdurulmayan hıçkırık oluşur. Hastalığın 2.-3. gününde tansiyon düşer, nabız sayısı artar.

Çocuklarda ise sinir sistemi belirtileri fazladır, huzursuzluk durgunluk, su kaybı, havaleyle seyreder. Erişkinlerde 10-15 surer, müzminleşen dizanteri ise gelip geçici tedavilerle senelerce sürebilir.
Dispeptik müzmin dizanteri
Büyük abdestte kan ve balgam kaybolduğu halde ishal devam eder, besinlerin hazmedilmemesi söz konusudur, kalın bağırsakta ülserli ve kanayan noktalar vardır.
Komplikasyonlar;
Makat çevresi apseleri, prolapsus ani, idrar kesesi iltihabı, dizanteri romatizması, göz kapağı mukozasının iltihabı konjiktivit, kaslarda nadir olarak felç görülebilir. Ölüm oranı %5 -10 arasındadır, çocuk ve yaşlılarda daha fazladır.
Basilli dizanteri tipik belirtileri ile kolayca tanınır. Fakat amipli dizanteriden klinik belirtileri ile ayırt edilemez. Kesin teşhis, büyük abdestten kültür yaparak dizanteri basilini üretmekle konulur.

Tedavi

Hataneye yatıralarak hasta yatak istirahatine alınır, önce beslenmesi ayarlanır. Bol sıvı verilir. Hasta pirinç çorbası ile beslenir. Posa bırakan gıdalar verilmez (sebze, meyve gibi). Midede azalmış bulunan hidroklorik asit, limonata şeklinde veya özel ilaçlarla tamamlanır. Yemekten sonra, sindirim enzimleri ihtiva eden ilaçlar verilir. Yiyebilen hastalara ekşi elmaların rendesi faydalıdır. Şiddetli ağrılara karşı; karın üzerine sıcak su torbaları ve termofor koymak iyi gelir, geceleri ilaç verilir. Tedavide ilaç en mühimi, direk basil üzerine etkili olan ilaçlar uygulanmaktadır.
Korunma
Sular klorlanır, sütler iyi kaynatılır veya pastorize edilir, çiğ sebze ve meyveler temzi ve bol su ile yıkanır.Salgın sırasında çiğ sebze ve meyve yenmemelidir. Besinler karasinek lerden korunmalı, el temizliğine, mutfak temizliğine, tuvalet temizliğine dikkat edilmelidir.Korunmada yaygın olan bir aşı yoktur.

Amipli dizanteri
Entamoeba histolytica ismi verilen bir amip tarafından meydana getirilen, dizanteri şeklidir. Bu amip, insanlara ait bir parazittir. Bunun bir canlı hareketli şekli, bir de kist şekli vardır. Tabiatta ancak kist şeklinde bulunur. Amipli dizanteri tropik ve subtropik iklim bölgesinde yaygındır. Birinci Cihan Savaşında Mısır’daki kamplarda esir kalan er ve subaylarımızla yurdumuza gelmiş ve Anadolu’nun soğuk sıcak her bölgesine yayılmıştır.Canlı şekli dayanıksız olduğundan, bulaşmada önemli değildir. Su, çiğ yenen besinler ve karasinek ler hastalığın bulaşmasında rolü büyüktür. Amipli dizanteri tek tük rastlanan bir hastalıktır, basilli dizanteri gibi salgınlara pek yol açmaz.
Ağızdan alınan kistler, doku içinde ilerler bağırsakta ülsere neden olur, apselere yol açabilir.Amipli dizanteri genellikle kistler alındıktan 8-10 gün sonra ortaya çıkmaktadır.

Belirtileri

Derecesi iklime, kişinin bünyesine ve amibin cinsine göre değişiklikler gösterir. Had amipli dizanteri, hastalığın klasik şeklidir. Belirtiler basilli dizanteriye benzer. Farklı olarak, bunda genellikle ateş yoktur. Ancak barsakta gelişen diğer bir enfeksiyon veya karaciğer apsesi gibi bir komplikasyon olursa ateş yükselir. Hafif belirtiler ve nöbetlerle tanınmayan amipli dizanteri veya had safhadayken yeterli tedavi görmeyen veya hiçbir hekim tarafından müdahale edilmeyen vak’alar müzminleşir. Amip hali denen hafif hastalık, müzmin dizanterinin meydana gelmesinin başta gelen sebeplerindendir.

Komplikasyonları: Barsak gangrenleri, barsak kanamaları ve delinmeleri, barsakta kanser gelişimi, hepatit karaciğer iltihabı karaciğer absesi ve diğer organ abseleri sayılabilir. Amipli dizanteri; ishal yapan diğer hastalıklarla ve en çok da basilli dizanteri ile karışır. Kesin teşhis; büyük abdestten alınan bir parçanın mikroskopla incelenip, amiplerin görülmesiyle olur. Tedavisi ve korunması basilli dizanteri gibidir.
[ Devamı ... ]

Cok Katli Pazarlama Nedir ?

Çok Katlı Pazarlama, Ya Da Doğrudan Satış

Devir değişirken müşterilerin beklentileri, davranışları da buna paralel olarak sürekli değişmektedir. Eskilerin bir deyimi vardır: “Erkeğin kalbine giden yol midesinden geçer.” Günümüz müşterisinin cebine giden yol ise kalbinden sonra beyninden geçiyor.

Üreticilerin en büyük hayali müşteri adayının kalbinde bir yer edinebilmek. Bunun için farklı pazarlama kanallarıyla müşterinin kalbine ulaşmaya onunla, iletişimi güçlendirmeye çalışıyorlar. İşte tam bu sırada “doğrudan satış/çok katlı pazarlama sistemi” devreye giriyor. Çünkü bu sistem tamamen tavsiye üzerine kurulmuştur. Satıcılar ve müşteriler dosttur. Dolayısıyla ilişkiler dostane bir havada ilerler. Bunun için güven en üst düzeydedir. Bu tarz büyümeyi seçen şirketler reklâma yatırım yapmak yerine müşteri hizmetlerine yatırım yaparak müşteri memnuniyetini en üst düzeyde sağlamaya odaklanırlar. Memnun bir müşteri, yeni müşterileri getirir ve sistem varlığını bu şekilde sürdürür.

Devir değişirken müşterilerin beklentileri, davranışları da buna paralel olarak sürekli değişmektedir. Eskilerin bir deyimi vardır: “Erkeğin kalbine giden yol midesinden geçer.” Günümüz müşterisinin cebine giden yol ise kalbinden sonra beyninden geçiyor.

Üreticilerin en büyük hayali müşteri adayının kalbinde bir yer edinebilmek. Bunun için farklı pazarlama kanallarıyla müşterinin kalbine ulaşmaya onunla, iletişimi güçlendirmeye çalışıyorlar. İşte tam bu sırada “doğrudan satış/çok katlı pazarlama sistemi” devreye giriyor. Çünkü bu sistem tamamen tavsiye üzerine kurulmuştur. Satıcılar ve müşteriler dosttur. Dolayısıyla ilişkiler dostane bir havada ilerler. Bunun için güven en üst düzeydedir. Bu tarz büyümeyi seçen şirketler reklâma yatırım yapmak yerine müşteri hizmetlerine yatırım yaparak müşteri memnuniyetini en üst düzeyde sağlamaya odaklanırlar. Memnun bir müşteri, yeni müşterileri getirir ve sistem varlığını bu şekilde sürdürür.

Neden Türkiye’de Hızla Yayılıyor?
1) Sistem kazan-kazandır yaklaşımı üzerine kurulmuş bir sistem
Ürünleri hem kullanırken kazanıyorsunuz, hem de satarken.
Çünkü ürünü tavsiye ettiğiniz her müşteri üzerinden belli bir kazanç hakkınız var.
Sadece siz değil, tavsiye ettiğiniz kişiler de ürünü başkalarına önerdiklerinden onlar da kazanıyor.
2) Seçme özgürlüğü var
Sistem kurmak istemiyorsanız, sadece ihtiyacınız olan ürünü daha ucuza alabiliyorsunuz.
3) Kendi işinizi kurmanın en kolay ve en ucuz yoludur
Bu tarz pazarlama organizasyonlarında sisteme girmenin, kendi işinizi kurmanın maliyeti 10-80 YTL. Bir girişimci olarak bu sermaye ile kendi işinizi kurmak neredeyse imkânsız.
4) Şirket her türlü satış sonrası hizmeti ve pazarlama desteğini sizin için hazırlıyor
Bu tarz şirketler, kurmuş oldukları teslim merkezlerde kullanıcı ve satıcılara yönelik çalışma ortamları hazırlıyor, ürünleri tanıtan broşür gibi materyalleri oluşturuyor, ürün örnekleri bulunduruyor ve eğitimleriyle iş bilginizi sürekli geliştirmeye çalışıyorlar.
Satın almak istediğiniz ürünü internet veya telefonla sipariş edebiliyor, istediğiniz adrese teslim edilmesini sağladığınız gibi ürünlerinizi teslim merkezlerinden anında kredi kartı ya da nakit ödeme sistemiyle alabiliyorsunuz.
5) İşin riski ve zorunlu mesaisi yok
İstediğiniz kadar çalışabiliyorsunuz. Bu işe girdiğiniz ya da çıkmak istediğinizde maddi kayıplara uğramıyorsunuz.
Ürün stoklamak ya da satmak için bir işyeri tutmanıza, stok maliyetlerine katlanmanıza, nasıl pazarlayacağını düşünmenize gerek yok. Sistem size işte nasıl başarılı olacağınızı da öğretiyor. Zamanınızı kendiniz yönetiyorsunuz.
Ne kadar çalışırsanız, ne amaçla sistemdeyseniz sistem size onu sunuyor. Bir ekip içinde sosyal bir çevreniz oluyor ve takım olarak çalışmanızın sonuçlarını görüyorsunuz.
6) Kim olduğunuzun bir önemi yok
Türkiye’de bir işe girmek için bitirdiğiniz okul, eğitim altyapınız ve sahip olduğunuz iş deneyimi büyük önem arz eder. Bu tür sistemlerde ise ‘isteğiniz’ önemlidir. Dolayısıyla siz işe başlamak istiyorsanız, işe girme serbestiniz var.
Yeterli olup olmadığınız, iş tecrübenizin varlığı burada belirleyici unsurlar olarak öne çıkmıyor. İnsanlar sizi etiketinizle değil, çalışma arzunuz ve sonuçlarıyla takdir ediyorlar.
7) Tek ürünü de toptan fiyatına alıyor, aracılara ayrıca para ödemiyorsunuz
Sadece kendi ihtiyaçlarınızı bile alsanız yine de kazançlısınız. Çünkü sisteme üye olduğunuzda ekip kurmasanız bile ürünleri piyasa fiyatından %30 daha ucuza alıyorsunuz.
Böylece bittiğinde çöpe attığınız kutu maliyetlerinden de kurtuluyor, yani ürünün içeriğine para ödemiş oluyorsunuz. Bu, ekonomik refahın her geçen gün azaldığı ülkemizde büyük bir kazanç kalemine dönüşüyor.

Müşteri Açısından Bu Sistemin Faydaları
Bu tarz pazarlama sistemleri genellikle daha sonra pişman olmak istemediğimiz deneme yanılma yoluyla, ya da araştırarak hatta bir bilene sorarak yaptığımız satın alma davranışımızı gerçekleştirdiğimiz ürünleri piyasaya sürüyorlar.
Türkiye’de Nüfusun %45’inin herhangi bir sosyal güvencesi yok. Tüm dünyada sosyal güvence sistemleri tıkanmaya başladı. Kendi geleceğiniz için kendi çabanızla bir şeyler yapmak zorundasınız. Para biriktirmek için paranız olmalı. Ama siz geçinemiyorsunuz bile. Bu sistemde ise satan kişinin de alan kişinin de daha sonradan başı ağrımıyor. Çünkü size ürünü tavsiye eden de bu ürünü kullanıyor. Siz beğenmezseniz, üretici şirket ürününün arkasında duruyor. Bu durum tüketiciyi de, satan kişiyi de rahatlatıyor ve güvenini pekiştiriyor. Sistemi kullanan da rahat, sistemi tavsiye eden de. Sattığı ürüne güvenen satıcı işine dört elle sarılıyor, kazanıyor.
Yapılan araştırmalar gösteriyor ki, aklında her hangi bir soru işareti olmayan tüketiciler, ürünü ‘acaba’ diyerek alıp kullanan müşterilere göre memnunlar.
Belki de,
İyi bir eğitim alma şansı elde edemediniz.
Ev hanımısınız, iş hayatınız hiç olmadı; ama siz ev ekonominize katkıda bulunmak istiyorsunuz.
Çocuklarınızı büyütürken yarı zamanlı bir iş istiyorsunuz.
İyi bir eğitiminiz olsa bile part-time bir iş bulmak da kolay değil.
İş yerindeki entrikalardan sıkıldınız; ama yeni bir iş bulamıyorsunuz?
İkinci bir işe ihtiyacınız var.
Tek maaşla da emekli maaşıyla da geçinmekte zorlanıyorsunuz. İkinci bir iş yapmak ya da hukuken emekli olup çalışmak zorundasınız.
Bu koşullarda iş bulmak ve geçinmek nerdeyse imkânsız gibi…

Ülkemizde,
Emeklilik yaşı kadınlarda 58, erkeklerde 60. Ortala ömür ise kadınlarda 71, erkeklerde 66,4.
Bu dünyadan göçüp gitmeden hayat kalitenizi artırmak, çocuklarınıza iyi bir gelecek kurmak istiyorsunuz, arayış içindesiniz, umudunuzdan ve çalışma isteğinizden başka hiçbir sermayeniz yok.
Tüm bu durumları göz önüne aldığımızda kişilere maddi özgürlük, kendi işine sahip olabilme, zamanı daha özgür kullanabilme şansı ve bireysel gelişim, insanlara yardım etme, yeni insanlarla tanışma fırsatı tanıyan bu sisteme dahil olmak isteyen pek çok insan var. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de birçok kişi kendi hayallerine kavuşma sürecini hızlandırmak, başkalarını da hayallerine kavuşturmak için bu sistemlere tutunuyor.
[ Devamı ... ]
 

©2010 Ne Nedir ? | by Siteler